BİR SEVGİLİYE

Ey aşkıyla Aşk'a aşık ettiren aşık, Ey sevgisiyle En Sevgili'yi sevdiren sevgili, Ey sıcak huzur

BAHARI GETİREN

Ey kalbimin ğöğü! Ey kalbimi kızıl bir sevdayla kuşatanım!

AYNADAKİ SEN

Oysa ne çok özlemiştim seni, bir bilsen yokluğundan utanırdın...

HEP BİR ARADA

Melekleri topladık diye tebessümle söylendi hep babacım...

EVLİLİK AŞKI ÖLDÜRMEZ OLDURUR

Kerem kendi suretini görmeden, sen artık aslına bürün demişler. Ferhat doğduğu gün, isim vermeden bu çocuk ne kadar şirin demişler.

24 Şub 2017

KALPLER ARASI MESAFE


Image result for UZAK KALP
Hintli bir ermiş öğrencileri ile gezinirken Ganj nehri kenarında birbirlerine öfke içinde bağıran bir aile görmüş. Öğrencilerine dönüp “insanlar neden birbirlerine öfke ile bağırırlar?” diye sormuş. Öğrencilerden biri “çünkü sükûnetimizi kaybederiz” deyince, ermiş

“ama öfkelendiğimiz insan yanı başımızdayken neden bağırırız? O kişiye söylemek istediklerimizi daha alçak
bir ses tonu ile de aktarabilecekken niye bağırırız?”
diye tekrar sormuş.

Öğrencilerden ses çıkmayınca anlatmaya başlamış: “İki insan birbirine öfkelendiği zaman, kalpleri birbirinden uzaklaşır. Bu uzak mesafeden birbirlerinin kalplerine seslerini duyurabilmek için bağırmak zorunda kalırlar. Ne kadar çok öfkelenirlerse, arada açılan mesafeyi kapatabilmek için o kadar çok bağırmaları gerekir.”

“Peki, iki insan birbirini sevdiğinde ne olur? Birbirlerine bağırmak yerine sakince konuşurlar, çünkü kalpleri birbirine yakındır, arada mesafe ya yoktur ya da çok azdır. Peki, iki insan birbirini daha da fazla severse ne olur? Artık konuşmazlar, sadece fısıldaşırlar çünkü kalpleri birbirlerine daha da yakınlaşmıştır. Artık bir süre sonra konuşmalarına bile gerek kalmaz, sadece birbirlerine bakmaları yeterli olur. İşte birbirini gerçek anlamda seven iki insanın yakınlığı böyle bir şeydir.”

Daha sonra ermiş öğrencilerine bakarak şöyle devam etmiş: “Bu nedenle tartıştığınız zaman kalplerinizin arasına mesafe girmesine izin vermeyin. Aranıza mesafe koyacak sözcüklerden uzak durun. Aksi takdirde mesafenin arttığı öyle bir gün gelir ki, geriye dönüp birbirinize yakınlaşacak yolu bulamayabilirsiniz
.”

16 Şub 2017

DÜŞEMEYEN ASANSÖR KAÇAMAYAN UÇAK

Related image

Hava yağdı yağacak akşamın kızıllığı çökmüş, derse geç kalıyorum hiç gidesim yok ama asacak pek hakkım da yok. Heehh işte beklenen kapı sesi de geldi; Faruk hoca da çıkıyor evden, kızı basıyor zile, ''hadi gel bizimle aşağıda bekliyoruz... '' Ben bir türlü hazırlanamıyorum. Tam hazırım ki ayakkabımın teki yok kapının önünde hayııırrr yaa şaka gibiii😮😠. Hemen başka bir ayakkabı kapıp iniyorum. Herkes sıkıntıdan patlamış bir sürü laf işitiyorum haliyle. Araba da ne araba ama nasıl bir model teknoloji bu diye geçiriyorum içimden, çok havalı bununla gide gide derse mi gidilir, yazık yahu...
 
Tam gidecekken karşıda bir toz bulutu, bir sürü gibi, bildiğin bilgisayar oyunundan fırlamış gelmiş gibiler, kabardıkça diken diken açılıyor tüyleri, köpekgillerden...Ürküyor insan. Şaşkınız, gözlerimiz fal taşı.😱😱😱 Nereden çıktı ne bunlar diye. Neyse ki araba uçuruyor bizi hakkını verip, o biçim araba. geride kaldılar çoktan.
 
Kampüs göründü, inme zamanı. Ayakkabılar o kadar sıkıyor ki mümkün değil yürüyemeyeceğim, çıkarıyorum, yerlere basarken de zorlanıyorum bir şeyler batıyor ayağıma,  seke seke yürürken Biricik yanımda beliriyor bir anda:
 
_Bu ne hal yürü gidiyoruz. Diyor,
_Ama ders? Girmem lazımmm.
_ Böyle mi?
_Evet böyle!?
Sonrası mı, bakışlar bakışlar, ah o bakışlaaarr...
 
Ayakkabı alıp döneriz hemen diyor çekiştiriyor elimden. Biz yine koşuyoruz güle oynaya. Hayır desem de pek işe yaramayacaktı zaten:) Seviyorum bu anlık koşuşturmacalarımızı onunla. Ben esasında Onu çok seviyorum...💕💓 Derse de yetişiyorum, ayrılıyoruz orada. Ders çıkışı alışverişe çıkacağım...
 
İçinde kaybolacak kadar büyük bir alışveriş merkezi burası. Nasıl nereden geldim onu da hatırlamıyorum. Haber geldi bir an önce çıkmam gerek çıkışı arıyorum koşar adım, üst  katlardayım, asansöre biniyorum; asansör de hangar sanki mübarek(abartının da bu kadarı pesss😜
 
Tam kapanacakken 10-11 yaşlarında bir erkek çocuğu yetişip biniyor. İneceğim kata basıyorum bir iki kat indikten sonra birden düşmeye başlıyor asansör, neeeyyyyy! Neye uğradığımı şaşırdım o kadar şiddetli bir alçalış ki, kalbim fırlayıp düşecek sanki avuçlarıma. Yapacak bir şey de yok, çok anlık her şey, küçük çocuk sarılıyor bana, bense ondan daha korku içerisinde. Kapatıyorum gözlerimi artık. Şehadet getir şehadet! 
 
O  da ne , birden duruyor asansör ve açılıyor kapısı, ne tür bir şaka bu?! Saniyesinde dışarı atar atmaz kendimi kolumdan yakaladığı gibi bir el çekiştiriyor beni yine. Ne oldu nereye diyemeden uzaklaşıyoruz. Ardıma bakıyorum çocuk kaldı içerideee çıkamadan asansör tekrar düşüşteee...

Yine mi yaaa; koşturuyoruz,
_Sen nereden çıktın nasıl bildin ki burada olduğumu ?
_ Yürü yürü vakit yok.
 Koşar adım ilerliyoruz bir yandan.  O acele telaşla ilerlerken babamı görüyorum kalabalığın içinde, yüzümde kocaman tebessümle babacım diye bağırıyorum. Yoook artıııık hala durmuş değiliz!
 
Babaamm ! baba !bab! Uzaklaştık bile. Neye nereye bu acelemiz onu da bilmiyorum. Geride kalıyor babam be...

Uçak kaçacak be uçaaak diyor, yarım güleç yarım telaşlı yüzüyle. (Bir de güneş vurmuş gözlerine hiii tutmayın beni çok sevicemmm.) Ne uçağı nereye noluyor diyorum ama söyleyeceği yok bakıyorum ki e zaten nefes nefese de kalmışım susuyorum, hızlı adımlarla ilerlemeye devam.
 
Yollarda aceleden çarptığımız takıldığımız ayağına bastığımız ve bir güzel laflar  yediğimiz bir yolculuktan sonra dağılmış vaziyette yetişmiş durumdayız. Koltuklarımızda yerimizi aldık bile. Haydi ozamaannn uçuş ve uyku zamanı şimdi, tutunun kalkıyoruzzz....